Üzerine Etkisi
LABORATUVARIMIZDA HIV-DUO TEST, bioMerieux firmasının otomatize VIDAS sistemi ve HIV DUO ULTRA HIV5 kiti kullanılarak yapılmaktadır.
..................... .................... ................................. ......................... .............................. ....................................
HIV/AIDS: AIDS (Acquired
immunodeficiency syndrome) hastalığının etkeni olan HIV (human immunodeficiency
virus), retrovirüs ailesinin lentivirüs genus’undan bir RNA virüsüdür.
Genomunda 3 t
· Virüs başlıca cinsel temasla, parenteral yolla ve
anneden bebeğe bulaşır. Bulaşma riskinin cinsel aktivitenin şekli ile yakından
ilgisi vardır. Bir taşıyıcı ile pasif şekilde anal ilişkide bulaşma olasılığı
1:30-1:100 arasında değiştiği halde, aktif ilişkide bu olasılığın 1:1000
civarında olduğu belirlenmiştir. Taşıyıcı bir erkeğin vajinal yolla gerçekleşen
bir temasla virüsü kadına bulaştırma olasılığı 1:1000, taşıyıcı bir kadının bu
yolla erkeğe bulaştırma olasılığı ise 1:10,000 olarak bildirilmektedir. Diğer
yandan bir taşıyıcı ile cinsel temasa geçen kişinin, cinsel yolla bulaşan
iltihabi veya ülseratif bir hastalığının bulunmasının, ilişkinin travmatik
oluşunun veya regl döneminde gerçekleşmesinin bulaşma riskini önemli
derecelerde artırdığı bilinmektedir. Sünnetli bir erkeğe virüs bulaşma
olasılığının olmayanlara göre belirgin derecede düşük olduğunu gösteren yeterli
sayıda araştırma raporu yayınlanmıştır. Enfekte bir kişide kullanılmış enjektör
iğnesinin sağlıklı bir kişiye batması sonucunda enfeksiyonun gerçekleşme
olasılığının 1:300 olduğu belirtilmekle birlikte, aynı enjektörü paylaşan
uyuşturucu kullanıcılarında bu olasılığın 1:150 civarında olduğu ifade
edilmektedir. Bir taşıyıcının bağışladığı kanın transfüzyonu sonucunda,
sağlıklı bir kişinin enfekte olma olasılığı çok yüksektir. Herhangi bir
profilaksi uygulanmaksızın taşıyıcı bir annenin doğum yapması durumunda bebeğin
enfekte olma olasılığı %13-40 arasında değişir. Doğumun vajinal yolla veya
ceserian sectio ile gerçekleştirilmesi, annenin viral yükü, doğum sonrası anne
sütüyle beslenip beslenmemesi enfeksiyon oranlarını belirgin derecede etkiler.
Anne adayına hamilelik süresince, bebeğe doğar doğmaz antiretroviral tedavi
uygulanması durumunda enfeksiyon oranlarında önemli derecede azalma meydana
gelmektedir.
· HIV virüsü, enfekte edeceği hücrelere CD4 reseptörlerine bağlanarak girer.
Bu nedenle bu virüs CD4 antijeni taşıyan bütün hücreleri enfekte
edebilir. Hücre içine giren virüs, kendini hücrenin genomuna entegre eder.
Enfeksiyona maruz kalan hücre bölünmeye devam edebilir veya ölür. İnsan
vücudunda HIV virüsünün en önemli hedefi CD4 antijenini taşıyan
(helper-inducer) lenfositlerdir. İmmun sistemin faaliyetinin düzenlenmesinde
çok önemli rolleri olan bu hücrelerin zarar görmesi, zaman içince bağışıklık
cevabında zayıflamaya yol açar. B lenfositleri ve makrofajlar, bir yandan CD4
lenfositlerinin düzenleyici etkisinden mahrum kalırken, diğer yandan doğrudan
doğruya virüsün hedefi de olabilirler. Sonuçta bağışıklık sisteminin hem
hücresel, hem de humoral komponentlerinde zayıflama meydana gelir. Virüsün
doğrudan enfekte edebildiği renal tübülüs hücreleri ve gastrointestinal sistem
epitel hücrelerindeki hasarlar da zaman içinde tabloya eklenir. Hastalarda
görülen nörolojik bozuklukların büyük ölçüde virüs tarafından enfekte edilen
makrofajlardan salgılanan sitokinlerle ilişkili olabileceği düşünülmektedir.
Hastalığın sebep olduğu bulguların en önemli kısmı bağışıklık sisteminin yetersizliği
ile ilişkili olsa da, bağışıklık sisteminin regülasyonundaki bozukluklar
sebebiyle ortaya çıkan otoimmun reaksiyonlar ve hipersensitivite reaksiyonları
da tablonun ağırlaşmasına sebep olur.
· Hiçbir tedavi almasalar bile, enfekte olan bireyler
uzun yıllar semptomsuz bir dönem yaşarlar. Enfeksiyondan, hastalığın ortaya çıkmasına
kadar geçen kuluçka süresi bireyden bireye çok büyük farklılıklar göstermekle
birlikte medyan sürenin 10 yıl civarında olduğu bildirilmektedir. Hastalığın
ilk olarak ateş, gece terl
· HIV enfeksiyonu taraması amacıyla, geleneksel olarak
immunoassay teknikleri ile HIV antikor ölçümü yapılır. Uygun zamanda yapıldığında
bu testlerin sensitivitesi %99.5’tan yüksektir. Birinci kuşak antikor testleri
ile antikor varlığının gösterilebilmesi için 30-40 gün arasında bir sürenin
geçmesi gerektiği halde, günümüzde kullanılmakta olan antikor tarama
testlerinin, vakaların yaklaşık %50 kadarında enfeksiyon sonrası 22 gün içinde
pozitif bulunduğu, 6 hafta içinde ise pozitiflik oranının %95’e ulaştığı
bildirilmektedir. Çok az sayıda, istisnai vakada, PCR tekniği ile viremi
gösterildiği halde, enfeksiyonun 36. ayına kadar antikor üretimi tespit
edilememiş olduğunun bildirilmiş olmasına rağmen, genel olarak şüpheli temas sonrası
3. aydan sonra elde edilen negatif neticenin enfeksiyon olasılığının ekarte
edilmesi için yeterli olması gerektiği kabul edilmektedir. Enfeksiyon riskinin
yüksek olduğunun düşünüldüğü durumlarda bile antikor testleri ile takibin 6
aydan daha uzun süre sürdürülmesinin gereksiz olduğu kabul edilmektedir.
· p24 antijeni: HIV
virüsünün kapsid proteini olan p24 antijeninin tayini, henüz antikor üretiminin
başlamadığı pencere döneminde erken teşhise yardımcı olabilir. p24 antijeninin
tayinine dayalı testler, enfeksiyon sonrasında 1-4 hafta içinde pozitif sonuç
vermeye başlayabilir. Antikor üretiminin başlamasıyla birlikte bu antijenin
serum konsantrasyonu ölçülemeyecek düzeye iner. Yeterince sensitif olmaması
sebebiyle, tek başına p24 ölçümüne dayalı testlerin tarama amacıyla
kullanılması tavsiye edilmemektedir. Ancak p24 antijeni testinin, antikor
tayini testi ile kombine olarak uygulanması durumunda, enfeksiyonun erken
döneminde tarama testinin sensitivitesinin artırılması mümkün olmaktadır.
· Aktif neonatal HIV enfeksiyonu sonucu oluşan
antikorlarla, enfeksiyonlu anneden çocuğa pasif olarak geçen antikorların
serolojik testlerle ayırt edilebilmesi mümkün değildir. Bu sebeple 18 aya kadar
olan dönemde, enfeksiyon teşhisi için antikor testlerine değil, doğrudan
doğruya PCR tekniği ile nükleik asitleri belirleyen testlere dayanılmalıdır.
Test sonucunun yorumu:
· “Negatif” HIV antikor testi sonucunun yorumu: Negatif prediktif değerinin yeterince yüksek olması
sebebiyle, HIV enfeksiyonu yaygınlığının düşük olduğu bir toplumda yaşayan bir
kişi için elde edilen “negatif” sonuç, enfeksiyon olasılığının ekarte edilmesi
için yeterli bulunur. Ancak şahsın HIV ile enfekte olduğu bilinen veya enfekte
olma olasılığı yüksek bir kişi ile yakın zamanda temasının bulunması durumunda,
tek bir “negatif” sonuç ile yetinilmemesi ve şahsın takip edilmesi önerilir.
· “Pozitif” HIV antikor testi sonucunun yorumu: İlk test sonucunun pozitif bulunması durumunda,
çalışmanın yeniden alınacak numune ile tekrarlanması önerilir. İki farklı
teknik kullanılarak yapılan çalışmaların her ikisinin de pozitif sonuç vermesi
durumunda, düşük riskli toplumlarda bile spesifitenin %100’e yakın bir seviyeye
yükseldiği bildirilmektedir. Ancak yine de HIV enfeksiyonu tanısının konulması
için yalnızca antikor testi sonucuna dayanılması yeterli değildir. Kesin tanı
için, pozitif antikor testi sonuçlarının Western blot tekniği ile doğrulanması
veya PCR tekniği kullanılarak nükleik asit varlığının gösterilmesi
gerekir. Antikor testleri ile yalancı
pozitif sonucun elde edilmesinin en önemli sebepleri, yakın zaman içinde
influenza da dahil olmak üzere viral enfeksiyon geçirilmiş olması ve bağ dokusu
hastalıklarıdır.